Nafaka, eşler arasında boşanma sonrası oluşabilecek haksızlıkları önlemek, daha düşük gelire sahip veya evlilik süresince çalışmayan eşe mali bir güvenlik sağlamak ve boşanma öncesinde sürdürülen yaşam standardının mümkün olduğunca korunmasına yardımcı olması açısından önemlidir. Nafakanın belirlenmesi, eşlerin yaşam şartları ve gelecekteki mali durumlarını olabildiğince adil bir şekilde ayarlamayı hedefler.
Boşanma sürecinde mahkemeler, Tarafların ekonomik ve sosyal durumlarını, boşanmayı tetikleyen olaylardaki kusurları, mevcut ekonomik koşullar dahilinde paranın alım gücünü, kişilik haklarına yapılan ihlalleri ve zarar gören tarafın mevcut ve beklenen menfaatlerini dikkate alarak maddi ve manevi tazminat kararları verirler.
Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereğince, hakkaniyet ilkesi esas alınarak nafaka belirlenmelidir. TMK’nın 174/1 maddesi maddi tazminat, 174/2 maddesi ise manevi tazminat miktarlarının takdirinde hakkaniyet ön plandadır.
Boşanma davasında nafaka ve tazminat miktarları belirlenirken:
- Tarafların kusur dereceleri,
- Ekonomik ve sosyal durumlar,
- Parasal değerlerin alım gücü,
- Kişilik haklarına yapılan saldırılar,
- Zarar gören tarafın mevcut ve geleceğe dönük menfaat kayıpları titizlikle incelenmelidir.
Mahkeme tarafından belirlenen maddi ve manevi tazminat miktarları, yukarıda sayılan ölçütler dikkate alınmadan hükmedildiğinde, bu kararlar adil ve hakkaniyetli bulunmamaktadır. Davalı ya da davacı kadın yararına, daha adil bir maddi ve manevi tazminat veya nafaka takdir etmek, kanun maddeleri ışığında gereklidir.
Boşanma sonucu ekonomik zorluklarla karşılaşması muhtemel olan taraf için yoksulluk nafakası önem taşır. TMK’nın 175. maddesi hükmünde:
- Boşanmanın etkisiyle yoksulluk içine düşecek olan taraf, eğer kusuru daha ağır değilse, diğer taraftan ekonomik gücüne bağlı olarak süresiz yoksulluk nafakası talep edebilir.
- Nafaka yükümlülüğü belirlenirken, yükümlünün kusuru dikkate alınmaz.
TMK’nın 176. maddesinde ise maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının nasıl ödeneceği ele alınır. Burada:
- Mahkeme, maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının tek seferde ödenmesine ya da belirli aralıklarla gelir şeklinde ödenmesine karar verebilir.
Borçlunun takip tarihinden itibaren yapmış olduğu tüm ödemeler nafaka borcuna mahsuben yapılmış sayılır, sürece açıkça alacaklı tarafından ödemenin nafaka dışı bir borca yönelik olduğunun ispat edilmediği sürece.
Boşanma sürecinde birçok mali konu gündeme gelir ve bunlardan en önemli olanlarından biri de yoksulluk nafakasıdır. Türk Medeni Kanunu gereğince, boşanma sonucu ekonomik güçlük çekecek olan taraf, belirli şartlara bağlı olarak nafaka talebinde bulunma hakkına sahiptir.
Yoksulluk nafakası, boşanma sebebiyle maddi zorluk yaşayacak olan eşin, diğer eşten destek alabilmesini sağlayan mali bir yardımdır. Bu nafaka tipi, boşanmanın getirebileceği olumsuz ekonomik etkileri azaltmaya yöneliktir ve yaşam standardının korunmasında önemli bir rol oynar.
Yoksulluk nafakasının talep edilebilmesi için bazı koşullar vardır:
- Yoksulluğa Düşme Riski: Talepte bulunan kişinin boşanma sonrası yoksulluk sınırının altına düşecek olması.
- Kusur Durumu: Nafaka talebinde bulunan tarafın, boşanmada ağır kusurlu olmamaması gereklidir.
Türk Medeni Kanunu’na göre yoksulluk nafakasının süresiz olması, destek ihtiyacının devam ettiği sürece nafakanın ödenmeye devam edeceği anlamına gelir. Ancak bu durum, nafaka miktarının ve süresinin mahkeme tarafından değerlendirilerek adil bir şekilde belirleneceği anlamına gelir.
Nafaka miktarı belirlenirken:
- Tarafların mali durumları,
- Kusur durumları,
- Yaşam standartları,
- Eğitim seviyeleri gibi faktörler göz önünde bulundurulur.
Nafakanın temel prensipleri arasında kusurun aranmaması ilkesi yer alır. Bu bağlamda, TMK m. 175 şu şekilde belirler:
“Nafaka yükümlülüsünün kusuru aranmaz.”
Bu maddeyle, nafaka ödemekle yükümlü olan kişinin kusur durumu nafaka belirlenirken dikkate alınmaz. Ana amacı, boşanma sonrası maddi güçsüzlük içine düşen tarafa geçim desteği sağlamaktır.
Yasal düzenleme ile boşanma sonrasında zarara uğrayan kusursuz veya daha az kusurlu tarafın korunması amaçlanmaktadır. Kusurlu tarafın eylemleri nedeniyle diğer tarafın uğradığı maddi ya da manevi zararlar için tazminat talep edilebileceğinin altı çizilir.